1. bugün, köşe koltuğun aynı noktasında temel ihtiyaçları gidermek ve televizyon izlemek dışında bir şey yapmaksızın 2 gündür oturduğumu fark ettim ve vücudum olarak adlandırdığım çuvalı zorla kaldırıp dışarı yürümeye çıktım. ellerim üşürken ve kar taneleri yüzüme hafifçe çarpıp saçımda tutunurken günlerdir ilk defa gülümsediğimi farkettim. kar mutlulukmuş.
  2. bazen kirpiklerimi kesmek istiyorum. bu istek arada sırada geliyor ve birkaç dakika sürüyor, kendimi epey zor tutuyorum.
  3. en huzurlu olduğum zamanlar yolda olduğum zamanlar.
    hayatım yapmak istemediğim ama yapmam gereken şeyler üzerine kurulu olunca yollar kurtarıcım oluyor; yerine getirilmiş görevlerle bekleyen görevler arasındaki huzurlu mola yeri. en sevdiğim şarkıları açıp bazen geçmişi anımsamak bazen geleceği hayal etmek bazense sadece zihnimi boşaltmak ya da kitabıma gömülmek için bir fırsat. o yüzden "keşke trafik olsa" dediğim oluyor.
  4. az önce dedemin ölüm haberini aldık.
    ve hiçbir şey hissedemiyorum.
    son gittiğimizde herkes ona küstü. kimse yanına gitmiyordu, balkonda oturuyodu öyle tek başına. ama ben gittim, okulumdan bahsettim, kulakları duymadı iki kere anlattım. sonra pişman olmamak içindi.
    ama şimdi hiçbir şey hissedemiyorum ve bu hissizlik çok korkunç.
  5. gözlerim en az benim kadar yalnız ve mutsuz insanlar arıyor hep. sindiğim köşeden öyle izliyorum insanları, avının korkusunun tadını alan vahşi hayvanlar gibi insanların mutsuzluklarının tadını almaya çalışıyorum.
    o kimseyle konuşmayan, tıpkı benim gibi, ve ara sıra gördüğüm kızın yanına gidip kara deliğime çekmek istiyorum onu.
    beraber mutsuz ve karamsar olabileceğim birileri olsun istiyorum, yüzü gülen, herkesle konuşan ve çok arkadaşı olan insanlardan koşarak uzaklaşıyorum.
    kimsenin mutluluğunu kaldıramazmışım gibi.
    ben kimseye gidemiyorum ya, keşke biri bana gelse diyorum. gelmeyeceğinden artık emin olduğum birini yine de bekliyorum. yarı karanlık sokaklarda olmayan birinin hayaliyle sevdiğimiz şarkıları mırıldanarak yürüyorum.
  6. kahve gurmeliğine özendiğim zamanlarda gaza gelip macro center'dan epey pahalı (evet kalite ölçütüm pahalılıktı, neyimeyse benim gurmelik) afilli kutulu bir kahve almıştım.
    gel zaman git zaman ben pahalı diye azar azar içiyorum o kahveyi, gelen gidene de "bak bu süper özel bir kahve nasıl ama?" diye ikram ediyorum. herkes de bayılıyor "mm evet leziz"ler "aa evet harikaymış"lar havada uçuyor. yine bu tür bir gurmelik seansından sonra annemle konuşurken "bu kahve de amma bereketliymiş bi bitmedi" dediğimde acı gerçeği öğreniyorum.
    kahve biteli haftalar olmuş da annem çoktan kavanoza yeni aldığı nescafe'yi boşaltmış.
  7. bugün sayfayı defalarca kapatıp yeniden açtıktan sonra rastgele bir devlet hastanesinde bir psikiyatrdan randevu aldım. yıllardır psikolojik yardıma ihtiyaç duyduğumu düşünüp bir türlü bir adım atmıyordum. şimdi randevuyu iptal etmez de kendimi gitmeye iyice ikna edebilirsem ne yapacağım ne diyeceğim hiçbir fikrim yok. doğru bir karar mı saçma mı bilmiyorum, faydasından çok zararı mı olur onu da.
  8. bazen bir minibüste yolculuk yaparken ya da yazın yere düşmüş bir dondurma gördüğümde gözlerim doluyor, ağlamak istiyorum.